30 Nisan 2016 Cumartesi

Sairler ve hukumdarlar iliskisi uzerine

Klasik divan edebiyatimizin en onemli konularindan biri de sairler ve hukumdarlar arasindaki iliskidir. Sairler, gerek yasamlarini garantiye alma, gerek kendilerini sevdirmek, gerekse hukumdarlara tabiri caizse yaranma cabasi ile cesitli eserler de vermislerdir. Tarafsiz bir gozle baktigimizda padisahlarin sairleri desteklemeri ve toplumun hemen hemen tum tabakalarinin ugrastigi gibi siirle ugrasmalari ne kadar guzel bir durumsa, begenmedikleri siirler yuzunden sairleri cezalandirmalari da tabiri bir o kadar yanlis bir uygulamadir. Ancak, her ne olursa olsun biz Türkler, tarihimizle her zaman ovunuruz ve hakli olarak ovunmeliyiz. Buna sonuna kadar hakkimiz vardir, bu hakki da bize ecdad vermistir...

Beşir Fuad'ın ilginç ölümü

Tanzimat Edebiyatı, çeşitli akımların da etkisinde fazlasıyla hissettirdiği bir dönen olmustur. Bunun en ilginc ornegi Besir Fuad'da kendisini gostermistir. Dunya'da var olan her seyin deney ve gozlemle aciklanacagini savunan pozitivizm gorusunun savunucularindan olan Besir Fuad, olum aninda yasadiklarini saniyesi saniyesine not alarak gercekten cok ilginc bir ise imza atmistir.

Bu olay gercek anlamda cok enteresan ve insani dusunduren bir olaydir. Savundugu goruse o kadar bagliymis ki bunu kendi yasami pahasina test etmekte imtina etmemis Besir Fuad. Ben kisisel olarak gunumuzde boyle bir ise girisecek herhangi birinin olacagini pek sanmiyorum ve ayrica yapilanin da cok mantikli oldugunu dusunmuyorum...

Müzik-Yazın ilişkisi üzerine

Bu konu üzerine araştırmalar yapılacak kadar derinlikli ve büyük bir konu aslında, ancak ben kişisel blog sayfamda sadede kendi görüşlerimle, kendi düşüncelerimle kendimi ifade etmeye çalışacâgım. Sözlü müzik yapıtları, belli bir niteliğe sahip olacaklarsa eğer, ya gerçekten hissedilerek yazılacaklar, ya da iyi bir edebiyat bilgisine sahip kişilerce yazılmalıdır kanaatimce...

Bu görüşü ifade ederken yabancı müzigi değil, yalnızca ülkemizde yapılan müzik yapıtlarını kıstas aldığımı belirtmek isterim. Sözlü müzik yapıtları, ya da genelde kullandığımız adiyla şarkıların sözlerine önem verilmesi, sonucunda dinleyicinin de önem vermesini sağlayacak ve bu da edebiyatın gücüyle olacak kanaatimce...

Nar Ağacı üzerine

Nazan Bekiroğlu'nun Nar Ağacı isimli kitabı, dedesinin yaşadığı oldukça ilginç hayatı müthiş bir şekilde romanlaştırarak okuyuculara sunmuş ve kitaptaki müthiş anlatımıyla bizi Settarhan'ın duygu dünyasıyla birlikte kendi duygu dünyasına da misafir etmiştir. Yaşanan eski aşkların ne kadar gerçek olduğunu, aşklar kadar savaşın insan yaşamına tahribatının da ne kadar gerçek olduğunu anlatan bu kitap, insanlara gönül rahatlığıyla tavsiye edilecek bir kitap niteliğinde gerçekten. Usta yazar Nazan Bekiroğlu, kendi atasının izinde pes etmeden giden bir insanın hikayesini olabilecek en iyi seviyede kağıda aktarmayı başarmıştır...

29 Nisan 2016 Cuma

Kitap-Okuyucu İlişkisi Meselesi

Bu konu aslında derinlemesine incelenmesi gereken çok önemli ve kıymetli bir konu. Ancak ben kişisel blog sayfamda sadece düşündüklerimi, çok yalın bir şekilde satırlara dökmeye çalışacağım. Kitap, önce yazarın kafasında şekillenir, sonra olay örgüsünün özenle hazırlandıktan sonra kağıda dökülür ve sonucunda yazardan sonraki sahibi olan okuyucuya ulaşır.

Kitap, tabiatı itibari ile yazarıyla bir ebeveyn-çocuk ilişkisi yaşar. Ancak, o duygusal ilişkiyi asıl olarak okuyucusu ile yaşar bence. Çünkü, her okuyucuyu kitapta kendiyle ilişkilendirdiği veya kendisini derinden etkileyen konulardan dolayı kitaba karşı bir aidiyet hisseder. İşte bu okuyucuyu-kitap arasındaki duygusal ilişki çok kıymetlidir kanaatimce.

Bence okuyucuyu ile kitap arasındaki en önemli konulardan biri de okuyucunun, okuduğu satırları kafasında canlandırması yani hayal etmesi konusudur. İzlediğiniz bir görseli hayal edemezsiniz, bu konuda izlediğiniz şeyin size verdiği kadarından etkilenebilirsiniz yani. Ancak, kitap size hayal kurma zevkini yaşatır ve bu da sizi geliştirir bence, bu yönüyle de önemi ve kıymeti tartışılmaz. Geçtiğimiz günlerde buna benzer bir konuyu ünlü yazar Ahmet Ümit, televizyonda dile getirmişti ve ben de aynen onun gibi düşünüyorum. Sonuç olarak kitap, okuyucusunun sırdaşı ve bir anlamda dert ortağıdır ve hayal kurma şansını ona sağlayan başlıca şeylerdendir.

Faust üzerine

Açıkcası bu blog sayfasında tamamını okuduğum kitapları yazmayı daha doğru buluyorum. Yalnız, Goethe nin Faust adlı kitabının sadece özetini okumuştum ve gerçekten etkilenmiştim, bu sebepten dolayı bu blog sayfasına yazmayı uygun buldum. Ruhunu şeytana satan ana karakterin özelinde,verilmek istenen mesaj gerçekten çok kıymetlidir. Bu mesajın neden kıymetli olduğunu ise, şeytanın ana karakteri hikayenin sonunda aldattığının ortaya çıkmasında bulabiliriz ancak. Goethe nin Faust adlı pek kıymetli eseri tüm dünyada belli bir etki alanı olan bir eserdir ve dünya klasikleri arasında okunmaya değer kitaplardan birisidir.

Beyoğlu nun En Güzel Abisi üzerine

Polisiye roman deyince ülkemizde akla gelen ilk isimlerden olan Ahmet Ümit, bu şahane eserinde yine bir cinayeti, Başkomiser Nevzat karakteriyle aydınlığa çıkartıyor. Eserdeki karakterlerin, mekanın ve dahi diyalogların gerçekliği, birebir yaşamdan alıntı oluşu okuyucuyu kitaba bağlayan önemli etkenler. Polisiye roman sevenler için samimiyetle ve şiddetle tavsiye edilecek bir eser olma özelliği taşıyor Beyoğlu nun En Güzel Abisi kitabı. Ahmet Ümit, polisiye bir hikaye oluşturmak ve bu hikayenin olay örgüsünü ustalıkla oluşturmak konusunda ustalığını bir kez daha gözler önüne sermiş bu kitapta.

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer üzerine

Kişisel gelişim kitapları sevenlere gerçekten şiddetle tavsiye edilecek türde müthiş bir kitap Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer kitabı. Kitabı gerçekten içselleştirerek okuduğunuz zaman kendi hayatınızla ilgili önemli değişikliklere gitmek isteyebilirsiniz. Bende şahsen biraz öyle olduğu için bu cümleyi yazma gereği duydum. Kitap, bir yandan kişisel gelişim kitabı görevi görüp bu yönüyle önemli bir nitelik ihtiva ederken, diğer yandan hikayenin dokunaklılığı ve finalin görece sürprizli olması okuyucunun kitabı bitirdikten sonra kitabı aklından belli bir süre çıkaramayacağını düşündürtüyor bizlere. Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer adlı kitap, gerçek anlamda tavsiye edilecek bir kitap...

28 Nisan 2016 Perşembe

Olasılıksız üzerine

Bu yazıya kadar yazdığım bütün kitaplar sonuna kadar okuyup bitirdiğim kitaplardı, -fareler ve insanlar hariç- ancak bu kitabı bitiremedim. Bunun sebebi de yanlış hatırlamıyorsam 130. veya 140. sayfadan başlayarak karakterin epilepsi hastalığını anlatması ve karakterin bu hastalığın pençesindeyken neler yaşadığını ayrıntılı bir şekilde bunu yazıya dökmesidir. Bu beni gerçek anlamda rahatsız etti ve çok iyi hatırlıyorum ki okuyup aklımda canlandırdıktan sonra başım ağrımıştı ve kendimi çok kötü hissetmiştim. Bu sebeple bu kitabı 140. sayfada bırakmak zorunda kaldım. Bu yönünün dışında karakterleri, konuları ve anlatımı bakımından hakkını yiyemeyeceğim, gerçekten çok kaliteli bir kitap ve bu konularda benim kadar takıntılı olmayan insanlar için gerçekten okunduğunda zevk alınacaktır.

Fareler ve İnsanlar üzerine

Orta okul zamanlarımda okuduğum bu kitabı hala hatırladığımda kendimi mutlu hissederim. Bende bıraktığı etki gerçekten çok iyiydi. Kitabın karakterlerinin komedisi, yaşadıkları, diyaloglarının komedisi, espritüelliği kitabı okunur kılan niteliklerden yalnızca bir kaçını ihtiva etmekte. Kitap, gerek mesajı ve gerekse çocuklara verdiği mesajlar ile gerçekten çok değerli bir anlam taşıyor. Aynı zamanda hemen hemen tüm iyi kitaplarda görülen betimleme gücü, okuyucunun kafasında canlandırmasını kolaylaştıracak nitelikte güçlü olduğundan, okuyucuyu daha fazla kitabın içine çekmektedir. Bu da kitabın kalitesini artırmaktadır kesinlikle. Fareler ve İnsanlar kitabı yazının başında da belirttiğim gibi bana her zaman güzel dakikalar yaşatan bir eser olmuştur ve umarım her okuyana bu denli güzel anlar yaşatacaktır.

Bin Muhteşem Güneş üzerine

Bir kadının, o kızı doğurmasa bile ona nasıl güzel annelik yapacağını muhteşem bir hikayeyle anlatan bu kitap kesinlikle Khaled Hossaini nin şaheserlerinden bir tanesi. İki ana karakter kadının hem abla-kardeş, hem anne-kız ilişkisini yaşadığı ve okuyana yaşattığı muhteşem bir kitap Bin Muhteşem Güneş. Khaled Hossaini, kitaplarında, büyüdüğü, yaşadığı, kopup geldiği Afganistan ın yaşamını, insanların yaşadığı zorlukları tabiri caizse insanlara nakşetmektedir. Bu hareket bence gayet doğal ve güzel bir harekettir. Çünkü kanaatimce bir yazar ne kadar kalbinde gerçekten yaşadığı şeyleri, hislerini kitaplarına dökerse okuyucu da o derece hisseder. Bu eser, yazarın başyapıtlarından biri olarak yazın tarihinde kendine altın bir sayfa almıştır kesinlikle.

Aklından Bir Sayı Tut üzerine

Kişisel olarak polisiye ve dedektiflik konulu kitaplara karşı gerçekten bir ilgim var. Belki de bu ilgimin oluşmasındaki en temel nedenlerden biri de bu kitabı okumamdır. Kitap öyle hoşuma gitti ki bu tür romanlara karşı zaten var olan sevgim daha da arttı. Kitaptaki karakterlerin diyaloglarının gerçekliği, olayın karmaşıklığı ve adeta okuyucunun çözüm getirmesini beklemeleri kitabı daha da ilgi çekici bir hale getirip okunma isteğini artırıyordu. Blog sayfamda genel olarak okurken zevk aldığım ve tavsiye edeceğim kitaplara yer vermeye özen gösteriyorum ve içtenlikle söyleyebilirim ki Aklından Bir Sayı Tut da kesinlikle bu kitaplardan biri. Tabii insanlara bu kitabı okuduğunuzu söylediğinizde tahmin edebileceğiniz kötü şakayı yapmalarına katlanmalısınız... :)

27 Nisan 2016 Çarşamba

Spor ve yazın

Spor, içinde barındırdığı hikayeler ile gerek filmlere, gerek yazın dünyasına oldukça fazla konu olmuş bir daldır. Şahsen ben de iyi bir spor takipçisi -özellikle futbol- olarak bu spor-yazın ilişkisinden çok keyif almaktayım. Bu konuda spor dergilerinin de gerçekten iyi bir iş çıkardığını düşünmekteyim. Sporun içinde öyle güzel hikayeler çıkabiliyor ki, gördüğünüzde, duyduğunuzda veya okuduğunuzda bu kadar da olmaz diyebileceğiniz hikayeler olabiliyor gerçekten, bu olaylar daha sonra kitaplaştırılarak gelecek nesillere çok güzel bir şekilde aktarılabilir. Onun haricinde sporcuların hayatlarında unutamadıkları anları, başarılarını, azimlerini satırlara dökmeleri, sevenleri için çok faydalı olabilir, aynı zamanda aynı alanda uğraş veren insanlar için de tabii ki. Sporcuların biyografileri bence insanlara son derece ilham verici nitelikte olabilir, bu iletişimin artarak devam etmesini dilerim.

Dergiler ve edebiyat

Günümüzün popüler dergileri bence tam anlamıyla edebiyat dergileri olarak adlandırılamaz. Bunun sebebi, aslında edebi bir dilin bulunmamasıdır. Ben, Türk dili ve edebiyatı okuyan bir öğrenci olarak bunu söyleme hakkını kendimde bulmaktayım. Edebi bir dergi olarak nitelendirilen bir dergide kanaatimce, kesinlikle rastgele bir üslupla yazı yazılamaz. Ama bu yazdığım görüş, pek tabii ki istediklerini de yazamayacakları anlamına gelmemektedir. Tabii ki insanlar iç dünyalarını satırlara dökmek için bir uğraş içine girip yazmalıdırlar, ama benim burada hassas noktam edebi bir dil yakalanmasıdır, edebiyat dergisi dediğimiz dergilerde esaslı bir ciddiyetin yer almasıdır, yoksa diğer türlü sıradan görüşlerin yer aldığı sıradan bir dergiden ileri gidemez bu tür dergiler. Velhasıl, edebiyat dergilerinin kendine has, yani edebi bir özelliği olmalıdır kesinlikle tabii ki bu konuda hassas olan dergileri tenzih ederim...

Divan edebiyatı aşık-sevgili üzerine

Yine bu başlık da üzerinde uzun uzun araştırma yapılacak, tezler yazılacak ve yazılan bir konudur. Ancak ben okuduğum bölümden, derslerde okuduğum kitaplardan gördüğüm kadarıyla aşık ve sevgili tipleri, divan edebiyatında şairlerin üzerinde ittifakla durdukları ana konuların başında gelmektedir. Şairler, aşık rolünde bizlere kendini göstermektedir şiirlerde genel olarak, aşık dediğimiz tip solgun, hastalıklı, sürekli acı çeken vs. bir tiptir. Sevgili ise hiç aşığa yüz vermeyen, ona sürekli acı çektiren bir tiptir. Şairler, şiirlerde kendilerini hep küçük görmüş, hep ezmişlerdir. Bence, benim aşk tanımıma göre bu yanlıştır aslında. Ama asırlar boyunca süre gelen koskoca bir edebiyat, benim bir görüşümle sarsılacak da değildir elbette... Ama ben sadece naçizane görüşümü yazmak istedim.

Newton neden Türk değildi? üzerine

Jeoloji profesörü Celal Şengör ün bu eseri, sayısal konulardan bu zamana kadar hiç hoşlanmamış biri olarak aslında başta bana zor gelmişti. Ancak, kitabın ana fikri Celal Şengör ün de benim izlediğim televizyon programları ve youtube videolarından edindiğim izlenimler neticesinde bilimsel düşünmek ve sorgulamanın, insanın beynini kullanmasının önce insana, sonra da insanın yaşadığı topluma seviye atlatacak olması gerçeğidir. Gerçekten de bilimsel düşünmek, bilime güvenmek yaşamımızın her alanında bizi bir adım öne taşıyacaktır, ben de buna yürekten inanıyorum. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK de, bilim ile benim ters düştüğümü görürseniz, bilimi seçin demiştir. Böyle büyük bir insanın kurduğu modern Türkiye Cumhuriyeti nin bir ferdi olmaktan gurur duymamak elde değil gerçekten.

26 Nisan 2016 Salı

Simyacı üzerine

Paulo Coelho nun Simyacı adlı romanını lise 1 de okumuştum ve hala bende bıraktığı etki ile bende yeri ayrı olan kitaplardandır. Kitapta anlatım şekli, karakterlerin samimiyeti ve sizi hikayeye bağlayan anlatım tarzı yazarın yazın gücünü gözler önüne sermektedir. Hayatın sırrını ve ortak dili arayan ana karakterin bulduğu bu tüm dünyada konuşulan ortak dil, aslında okuyucuyu pek şaşırtmayacaktır bana göre ama yine de etkilemeyi başaracaktır, şahsen bende böyle olmuştu ve ben de tümevarım yöntemi ile bir çıkarımda bulunmak istedim. Okuduklarım araında son derece tavsiye edilebilirlik niteliği bulunan kitaplardan biri olan Simyacı, okunduğunda kolay kolay insanın aklıdan çıkmayacak bir kitap niteliğindedir.

Türkçe kelimeler

Yaşamımızda kullandığımız kelimelerin ne kadarı öz Türkçedir? İçinde bulunduğumuz toplumda gerçekçi olmak gerekirse bunu önemseyen kişileri yüzdeye dökecek olsak %10 u geçmez belki de. Ancak kanaatimce bu gerçekten önemli bir konudur. Bence eğer bu konuya ne kadar özen gösterir ve ne kadar dikkat edersek güzel Türkçemizi o kadar yükseltmiş ve hak ettiği yüksek mertebelere ulaştırabileceğiz.

Yaşadığımız toplumda kullanılan bir çok  Arapça ve Farsça hatta İngilizce kelimelerin bu kadar kolay kanıksanması ve mesela Arapça bir kelimenin ne olduğu anlatılırken yine dilimize pelesenk olmuş bir diğer Arapça kelimeyle açıklanması bence o kadar hoş bir şey değil. Evet, biliyorum bunun kökleri bir kaç yüzyıl öncesine dayanıyor ama istenirse güzel Türkçemiz ile de gayet güzel nazım ve nesir eserler pek tabii ki verilebilir. Bunun en güzel örnekleri olarak Hüseyin Nihal ATSIZ ın duru bir Türkçe ile aruz vezninde yazdığı şiirleri örnek verebiliriz ki bu şekilde şiir yazmak da her yiğidin harcı değildir.

Dilimizdeki Arapça-Farsça kelimelerin pek çoğu İslamiyet sebebiyle dilimize girmiştir ve bu gayet normaldir, benim buna bir diyeceğim yoktur. Benim eleştirdiğim nokta İslami kelimelerin haricinde Arapların, Farsların ve din haricinde İngiliz ve Fransızların pek çok kelimesini dilimize alıp, bunu çok doğal ve güzel gösterip dilimizin küçük görülmesidir. Rahmetli bilim adamı Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU, dünyayı gezmiş ve bir çok bilimsel araştırma ve çalışma yapmıştır, Sinanoğlu, gezip gördüğü yerlerde insanların kendi dillerinde bilim yaptığını ve biz Türklerin de bunu yapmamızın doğru olacağını söylemiş ve pek çok bilimsel kelimeyi Türkçeleştirmiştir. Bu tavrıyla bence gerçekten çok yerinde ve değerli bir işe imza atmıştır. Keşke daha pek çok böyle düşünen insanımız olsa.

Uçurtma Avcısı üzerine

Khaled Hossaini nin bir şaheser niteliğindeki eseri olan Uçurtma Avcısı gerçekten insanlığın en önemli olgularından olan dostluk ve kardeşliği abartısız şekilde ifade ediyorum ki belki de en iyi anlatan kitapların başında gelebilir. O kadar içten ve o kadar insanın içine işleyen bir hikayesi var ki gerçekten okuyucunun hayatında unutması zor bir kitap halini alıyor. Kitabı okumadan önce internette sözlük yorumlarına baktığım zaman genellikle çoğu şeyin kötülendiği sözlüklerde bu kitap ile ilgili neredeyse hiç kötü yorum bulamadığım gibi, öte yandan bu kitabı okuyup hüngür hüngür ağladığını ifade eden pek çok yorumu da okudum.

Burada kitabın özetini yapma taraftarı değilim. Gerçekten öyle bir kitap ki özetten vb. okununca anlaşılacak bir şey değil. Kitabı elinize alıp o satırları okuduğunuzda bu kitabın insanı içine çeken dünyasına kapılıp gideceksiniz.

Elveda Güzel Vatanım üzerine

Ahmet Ümit in Elveda Güzel Vatanım adlı kitabı kesinlikle son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan biriydi. Gerek konusu, gerek mektuplar şeklinde bina edilmiş olması, gerekse de karakterlerin gerçekliği gerçekten kitabı son derece etkileyici kılıyor. Kitapla ilgili tek eleştirim, hikayenin özellikle ortalarından itibaren aslında sonunun az çok tahmin edilebilir olmasıydı. Ancak yine kitabın sonundaki bir cümle, beni gerçekten çok etkiledi bunu da yazıya dökmeden geçemeyeceğim... Biraz önceki satırlarda belirttiğim gibi sonu ortasından az çok belli oluyor, lakin kitabın sonunda ana karakterin sevdiği kızın düştüğü bir not gerçekten insanı derinden etkileyici nitelikte.

Ayrıca yazar Ahmet Ümit in bu kitabı oturup bir oturuşta yazmadığı kitapta açıkça belli olur niteliktedir. Çünkü karakterlerin gittiği mekanlar, bu mekanlara ait detayların amiyane tabirle kafadan atma şekilde oluşturulmadı çok açık belli oluyor. Belli ki yazar, bu kitap için sanki bir araştırmacı gibi gitmiş ve o yerleri görmüş ve eserinde detaylara son derece sağlam bir şekilde yer vererek okuyucuyu esere daha iyi bir şekilde katmıştır.

Sonuç olarak Ahmet Ümit in son kitabı Elveda Güzel Vatanım, hem içinde barındırdığı aşk hikayesi, hem verdiği tarihi bilgiler ve hem de Ahmet Ümit in kitaplarının olmazsa olmazı olan polisiye unsurları ile son dönem edebiyatımızın içinde kendine sağlam bir yer alıyor.

25 Nisan 2016 Pazartesi

Fuzuli ve Su Kasidesi

Aslında başlık, çok akademik ve gerçekten bir araştırmanın sonucu edinilen bilgileri yayınlayacak bir yazının başlığı gibi oldu ama pek öyle olmayacağını baştan söylemem gerekiyor. Ben, bu yazıda Divan edebiyatımızın en mükemmel şiirlerinden birinin bana göre nasıl bir şiir olduğunu yazmaya gayret edeceğim.

Su Kasidesi, herhangi bir insana yazılabilecek en müthiş aşk şiirlerinden biridir bana göre. İçerisinde o kadar naif, saf ve temiz duygular barındırır ki ve aşkını öyle güzel dile getirir ki yanlış hatırlamıyorsam 13. veya 16. beyitine kadar bu eserin ilahi aşk şiiri mi mecazi aşk şiiri mi olduğuna karar verilememiştir. Bahsettiğim beyitte bizzat Peygamberimiz ile ilgili bir olduğu çok açık olduğundan o beyitten sonrasının kesin olarak Peygamberimiz için yazılan bir ilahi aşk şiiri olduğuna kesin gözüyle bakılır ancak o beyitten öncekiler için hala bir muallakta kalma durumu söz konusudur.

İşte, 16. yüzyılın ve tüm bir divan edebiyatımızın en muhteşem şairlerinden olan Fuzuli, Su kasidesindeki bu derece müthiş sanatkarlığı ile kendine bir kez daha hayran bıraktırıyor. Örnekler vererek şiirin ahengini bozmak istemedim, o kadar muhteşem bir şiir ki ancak bütününü okuyarak tadına varabilirsiniz...

Türklük Bilimi nedir?

Türklük bilimi, ilk kez görüldüğünde insanda soru işareti bırakabilecek bir isim olabilir. Bu ismi ilk kez gören biri, şaşırabilir bu gayet normaldir aslında. Ancak, tanımına baktığınız zaman, aslında Türklerle ilgili her şeyi kapsayan bir araştırma sahasını ihtiva ettiğinden, aslında tarih gibi, edebiyat gibi, Türk dilinin ses ve şekil bilgisi gibi, farklı Türk şive, lehçe ve ağızlarının özelliklerini içeren bir bilim dalı olması nedeniyle aslında Türklerin dillerini, tarihlerini, kültürlerini inceleyen gerçek bir bilim dalıdır. Olaya sadece bilimsel düzeyde bakmayıp, yani Türkolojiyi sadece ders ve bilim adamlarının inceleme sahalarından biri olarak görmeyip daha geniş bir açıdan baktığımızda bu bilim dalı aslında milletimizin dilini, tarihini ve edebiyatını milletimize öğreten bir bilim dalı olması nedeniyle son derece önemlidir.

Cümle ve cümle kurmak

Cümle, Arapça bir kelimedir ve Türkçemize tümce olarak geçmiştir. Benim buradan anladığım, ve mantıken de anlaşılacak olan cümle dediğimiz yapının belli bir şeyi toplayıp onu bütünlemesi ve bir yapı oluşturmasıdır. İşte burada devreye kelime girmektedir. Birden çok kelime bir araya getirir, yazının başındaki ifadeye uyacak olursak, kelimeler bütün halini alır, toplanır ve tümce, bir diğer adıyla cümle halini alır. Peki, insanlar cümle kurmayı nasıl öğrenir? Bunun cevabını bulmak için bebekliğimize kadar inmemiz gerekmektedir. Çünkü, insanlar çok küçük yaşlarda, çevresindeki insanların konuşmalarını duyarak cümle kurmayı öğrenirler. Peki ya bunu nasıl olur da zaman içinde unutmazlar? İşte o da Allah tarafından insanoğluna bahşedilen bir lütuftan başka bir şey değildir. Allah ın insanlara bahşettiği belki de en önemli özellik olan, insanoğlunu diğer canlılardan ayıran belki de en önemli organı olan beyni sayesinde insanoğlu konuşmayı, cümle kurmayı çok küçük yaşlarda öğrenir ve unutmaz.

Armin Vambery'nin İlginç Hikayesi

Armin Vambery, Macar Türkolojisi denilince akla ilk gelen isimlerdendir. Macaristan sınırları içerisindeki ilk Türkoloji profesörü olması bir yana, yetiştirdiği bir çok ünlü Türkolog ile de Türkoloji sahasına büyük katkılar yapmıştır. Buraya kadar Vambery hakkında pek de ilginç bilgi yok, ama Vambery nin Osmanlı içine sızmış bir casus olduğunu öğrenince şaşırmamak elde olmuyor. Aynı zamanda bir seyyah da olan bu gizemli adamın casusluğu ile ilgili Mim Kemal ÖKE nin yazdığı Saraydaki Casus isimli kitap son derece bilgi verici nitelikte olacaktır. Bugün bakıldığında film senaryolarına taş çıkartacak nitelikte bir hayatı olduğundan hiç şüphemin olmadığı bu gizemli adam her ne kadar casusluk gibi bir iş yapsa da Türkoloji ye yaptığı katkılar ve Türkçe nin ilk etimolojik sözlüğünü yazmak gibi son derece faydalı ve aydınlatıcı bir iş yaptığı için takdiri de hak ediyor kanaatimce.