Türkçeye "anlam bilim" olarak çevirebileceğimiz semantik, gramer için olduğu kadar büsbütün edebiyat için de oldukça önemli bir kavramdır. Romanların en önemli kaygısı bana göre mesaj ve anlam kaygısıdır. Eğer, bir roman yazarı yazdığı romanında istediği anlamı, okuyucuya geçiremiyorsa bu yazarın başarılı ve nitelikli bir yazar olduğunu söylemek güçtür. Anlam bakımından yoğun ve güçlü olan bir romanın ise okuyucuya geçmemesi gibi bir ihtimal söz konusu bile değildir kanaatimce. İşte burada da yazarın ustalığı devreye giriyor ki zaten nitelikli bir yazarın ana malzemesi dil ile anlamı okuyucuya verebilmektir. Genel bir görüşe göre, kitap, yazardan çok okuyucunundur, yani bu açıklamayı biraz daha açacak olursak, okuyucu bir romandan ne anlıyorsa, roman odur. Bu görüşe kısmen katılmakla birlikte aslında pek de öyle olmadığını düşünüyorum.
Bir yazar, biraz önce de belirttiğim gibi eğer gerçekten nitelikliyse, kitabı yazarken daha sonrasında okuyucunun kitaptan ne anlamasını istiyorsa onu rahatlıkla okuyucuya geçirebilir. İşte burada semantiğin gücü devreye giriyor, yazar eserinin anlam derinliğine ne kadar dikkat eder ve okuyucuya aktarabilirse, okuyucu da bunu o derecede alacaktır.
Ali Can
10 Mayıs 2016 Salı
Etimolojinin önemi üzerine
Türk milleti olarak konuştuğumuz kelimelerin öz Türkçe mi olup olmadığına dikkat ediyor muyuz? Yoksa, tabiri caizse pek de umursamıyor muyuz? Şahsi fikrimi belirtmem gerekirse ben açıkcası pek de öz Türkçe olup olmadığını düşünmediğimizi düşünmekteyim. Peki, bir kelimenin öz Türkçe mi olup olmadığını nasıl bileceğiz? İşte burada da Türkçesi "köken bilim" olan etimoloji devreye giriyor. Kelimelerin kökenlerini araştırdığından dolayı oldukça kıymetli bulduğum bu bilim dalı, bizlere kullanılan kelimelerin geçmişlerine ait bilgiler verdiğinden dolayı çok kıymetlidir.
Etimolojinin önemiyle ilgili bir diğer soru da şudur; bir milletin konuştuğu kelime artık o millete ait mi kabul edilmelidir, yoksa bir milletin kendi öz diline ait kelimelerle birlikte var olduğunu mu düşünmemiz gerekmektedir? Ben, şahsen, bu sorunun birinci kısmına şüpheli bakmakla beraber ikinci kısmına kesinlikle evet diyorum. Etimolojinin bizlere sunduğu kelimelerin kökenlerinin bizi millet yapan değerlerden olduğunu düşünmekteyim.
Etimolojinin önemiyle ilgili bir diğer soru da şudur; bir milletin konuştuğu kelime artık o millete ait mi kabul edilmelidir, yoksa bir milletin kendi öz diline ait kelimelerle birlikte var olduğunu mu düşünmemiz gerekmektedir? Ben, şahsen, bu sorunun birinci kısmına şüpheli bakmakla beraber ikinci kısmına kesinlikle evet diyorum. Etimolojinin bizlere sunduğu kelimelerin kökenlerinin bizi millet yapan değerlerden olduğunu düşünmekteyim.
Divan edebiyatında mazmunların önemi üzerine
Klasik Türk Edebiyatı olarak da adlandırabileceğimiz eski edebiyatımız olan divan edebiyatı, genel hatlarıyla belirtmek gerekirse, mecazi aşk ve ilahi aşk gibi iki ana konu başlığı altında da toplayabileceğimiz bir edebiyattır. Divan edebiyatında, ilahi aşkla da mecazi aşkla da ilgili son derece hacimli eserler verilmiştir ve bu da eski edebiyatımıza hayranlık duymamız için yeter de artar bile. Yalnız, şairler daha çok bu iki ana başlık altında topladıkları tüm bir edebiyat tarihinde hem mecazi hem de ilahi aşklarını olduğu gibi mi anlatmışlardır? Pek tabii, aşklarını olduğu gibi anlatsalardı hem onlar şair olmazlardı hem de yazdıklarına şiir denemezdi. Peki ne yapmışlardır bu şairler? Şiirlerine mazmun denilen, en kaba tabiriyle şiirlerde daha çok benzetme amacıyla kullanılan kalıplaşmış sözler ile bir anlam derinliği vererek ustalıklarını konuşturmuşlardır.
Örnek vermek gerekirse, bir şair, şiirinde sevgilinin boyundan bahsedecek olduğu zaman, direkt olarak sevgilinin boyu demez, boy yerine benzetme amaçlı olarak kullanılan bir mazmun olan "servi"yi kullanarak anlamı pekiştirir. Bunun gibi daha nice örnekleri sıralamak mevcuttur. Sözün özü, mazmunlar, divan edebiyatına müthiş bir derinlik katmıştır ve şairlerin de ustalıkla kullanmaları neticesinde divan edebiyatını oluşturan en nadide parçalardan olmuşlardır.
Örnek vermek gerekirse, bir şair, şiirinde sevgilinin boyundan bahsedecek olduğu zaman, direkt olarak sevgilinin boyu demez, boy yerine benzetme amaçlı olarak kullanılan bir mazmun olan "servi"yi kullanarak anlamı pekiştirir. Bunun gibi daha nice örnekleri sıralamak mevcuttur. Sözün özü, mazmunlar, divan edebiyatına müthiş bir derinlik katmıştır ve şairlerin de ustalıkla kullanmaları neticesinde divan edebiyatını oluşturan en nadide parçalardan olmuşlardır.
Romanlarda dilin önemi üzerine
Roman dediğimiz edebi türün ana malzemesi dildir. Peki, bu dil dediğimiz malzeme, romanlarda nasıl kullanılmalıdır veya nasıl kullanılmaktadır? Dil, usta yazarlar tarafından romanlarda öyle bir kullanılır ki, yazar, okuyucuyu tabiri caizse istediği yöne çeker. Yani, kitabı yazarken, okuyucunun ne anlamasını istiyorsa, o şekilde anlar okuyucuyu romanı, bunu yapmak için de tabii öyle alalede bir yazar olmaktan çok tam anlamıyla nitelikli bir yazar olmak lazımdır ki bu konuda sayısız örneği görebilmek için uzaklara gitmeye gerek yoktur, zira, edebiyatımız bu konuda tam anlamıyla bir hazine niteliğindedir.
Romanlarda, yazarın amaçlarından biri de betimlemeler yoluyla okuyucuya hayal kurdurtabilmektir, zaten betimleme dediğimiz terim de en kaba tabiriyle, kelimelerle resim yapmaktır bir bakıma. Bu tabirden yola çıkarsak, bir yazar, dil gücü sayesinde öyle bir resim sunar ki önünüze, işte o zaman yazara hayran kalmaktan başka elinizden bir şey gelmeyecektir. Sözün özü, dil dediğimiz malzeme, nitelikli yazarların elinde olduğu zaman tam anlamıyla bir hazineye dönüşür ve o hazinenin içinden çok kıymetli yeni hazineler olan romanları ortaya çıkarır...
Romanlarda, yazarın amaçlarından biri de betimlemeler yoluyla okuyucuya hayal kurdurtabilmektir, zaten betimleme dediğimiz terim de en kaba tabiriyle, kelimelerle resim yapmaktır bir bakıma. Bu tabirden yola çıkarsak, bir yazar, dil gücü sayesinde öyle bir resim sunar ki önünüze, işte o zaman yazara hayran kalmaktan başka elinizden bir şey gelmeyecektir. Sözün özü, dil dediğimiz malzeme, nitelikli yazarların elinde olduğu zaman tam anlamıyla bir hazineye dönüşür ve o hazinenin içinden çok kıymetli yeni hazineler olan romanları ortaya çıkarır...
8 Mayıs 2016 Pazar
Roman yazımı ve tarih ilişkisi üzerine
Tarih, edebiyata kaynaklık eden ilim-bilim dallarından biridir. Ben, bu yazıımda tarihin tüm bir edebiyata değil de romanlara nasıl kaynaklık ettğini naçizane kendi fikirlerimle ortaya koymaya çalışacağım. Tarih, şiire çeşitli benzetmeler, söz sanatları aracılığıyla kaynaklık ettiği gibi, bir diğer edebi tür olan mensurlara yani daha da özelde romanlara da pek çok şekilde kaynaklık eder, tarihi olaylar üzerine pek çok roman yazılmıştır, tabii ki eklemeler yapılarak... Son zamanlarda roman ve tarih ilişkisine dair gördüğüm en güzel örnek, ünlü yazar Ahmet Ümit in Elveda Güzel Vatanım adlı eseri idi. Bu eserde İttihat ve Terakki ile ilgili olaylar nasıl romana müthiş bir derinlik verdiyse, aynı şekilde romanın kendisi de o yılları, o olayları tam olarak bilmeyenlere aynı şekilde güzel bir öğretici görevle, bilgi vermiştir. Bu, tarih ve edebiyatın ama daha özel olarak tarih ve romanın karşılıklı ilişkisine dair muazzam bir örnektir. Sadece geçmiş tarih değil, görece yakın tarihe dair de çok özel ve güzel bir örnek geliyor aklıma o da dünyaca ünlü yazar Khaled Hossaini nin Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş adlı romanları. Bu kitaplarda yazar 1800 lü veya daha eski yıllara gitmiyor, görece daha yakın geçmiş olan 1940 lı 50 li yıllardaki tarihi olayları da romana ekleyerek romanına müthiş bir derinlik kazandırdığı gibi aynı zamanda yine tarihsel anlamda bir öğreticilik görevini de üstlenmiş oluyor. Tarih ve edebiyatın, ama daha özelde roman yazım türünün karşılıklı ilişkisini daha iyi açıklayan iki örnek olamazdı herhalde...
Roman ve mesaj kaygısı üzerine
Romanlar, genel tabiriyle belli bir olay örgüsü olan, çoğunlukla kurmaca şekilde vücuda getirilen, güçlü betimlemelerle süslenen bir edebi türdür en kaba tabiriyle. Peki, bu edebiyat için çok önemli türlerden biri olan romanlar, mesaj kaygısı güderek mi yazılmalıdır, yoksa sadece roman yazmak için mi yazılmalıdır? Kanaatimce, pek çok sanat yapıtında olduğu gibi romanlarda da belli bir mesaj kaygısı olmalıdır yani roman dediğimiz türe ait eserlerde belli bir mesaj olmalıdır, yani roman sadece roman yazmak için yazılmamalıdır. Ama bu demek değildir ki roman yazmak için yazılan romanlara yani sanatı sanat için yapan eserlere saygımız yok, pek tabii ki her türlü sanat yapıtına kişisel olarak sonsuz saygım vardır, sonuçta bir emek vardır ortada. Ama, romanlarda yazarın belli bir mesajı olması gerektiğine inananlardanım. Bu mesaj, toplumsal olabileceği gibi son derece bireysel de olabilir. Roman dediğimiz tür, sadece aşkı konu edinmemelidir bence, öyle romanlar vardır ki, bakıldığı zaman kişisel gelişim kitabından hiç mi hiç farkı yoktur, yine öyle romanlar vardır ki çoğu politik kitapta görülemeyecek derecede topluma katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Sonuç olarak biraz önce de belirttiğim gibi her türlü sanat yapıtına olduğu gibi tüm romanlara da saygım vardır ancak, kişisel olarak, roman dediğimiz türün pek çok sanat yapıtı gibi belli bir mesaj vermesini bekleyen okuyuculardanım...
Biyografi yazılarının önemi üzerine
Biyografi, en kabaca açıklamasıyla; alanında ünlenmiş bir kişinin hayatını konu alan bir yazı yazılmasıdır. Otobiyografiden farkı ise, otobiyografi; kişinin kendi hayatını yazmasıdır, biyografi ise başkasının, -çoğunlukla bir araştırmacının- alanında ünlenmiş bir insanın hayatını kaleme almasıdır. Peki, neden önemlidir biyografi yazarlığı ve biyografik yazılar? Bence en önemli yanı, tarihe yardımcılığıdır. Önemli bir tarihsel kişiliğin hayatıyla ilgili bilgileri, o kişinin biyografisinden başka yerde arayamayız. Örnek vermek gerekirse; Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ün hayatıyla ilgili bilgi edinmek istersek hakkında yazılmış onlarca, belki yüzlerce biyografik eseri inceleyip en sağlam bilgileri o biyografik kaynaktan edinebiliriz. Biyografik yazıların tarihe yardımcılık misyonunun yanında insani olarak, önemli bir kişiye hayranlık besleyen, ondan ilham alan, onu kendine idol olarak alan bir çocuğun da bilgilenmesini sağlamaktır örneğin. Başka bir örnek vermek gerekirse örneğin çok ünlü bir bilim insanını örnek alan bir çocuk, o ünlü bilim insanı hakkında yazılan biyografik yazılar sayesinde o kişi hakkında oldukça sağlam bilgilere erişebilecektir. Sonuç olarak; biyografi, bize hayranlık duyduğumuz kişiler hakkında önemli bilgilere ulaşma imkanı sağlayıp, o kişiyi daha iyi tanımamızı sağlayacağı gibi, tarihsel misyonu sayesinde bir anlanda ilim, bilim dünyasına da katkı sağladığından dolayı son derece kıymetlidir...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)