Tasavvuf, okuduğum şiirlerden ve bölüm derslerimden yaptığım bir çıkarımdan hareketle ifade etmem gerekirse; dinin içine aşk katarak dini yaşama olarak ifade edebileceğim çok derin bir olgudur. Pek tabii ki içinde aşk bulunduğundan dolayı edebiyatta da ve özellikle divan edebiyatımızda kendine oldukça fazla yer bulmuştur. Şairler, genel olarak ilahi aşk ve mecazi aşk şairleri olmak üzere ikiye ayrılabilirler. Pek tabii hem ilahi aşk şairi olup, hem mecazi aşk şairi olanlar da vardır, örneğin muhteşem şair Fuzuli gibi... Fuzuli nin yazdığı muhteşem şiir olan Su Kasidesi, tasavvufi şiirin en nadide örneklerindendir. Tam bir aşk şiiri olduğu gibi tam bir ilahi şiirdir de aynı zamanda. Hz. Muhammed e olan gönül bağını o kadar içten ve safiyane duygularla o kadar muhteşem bir şekilde ifade etmiştir ki, kanaatimce, Müslüman olmayanları bile ağlatabilecek kadar insanı duygulandıracak bir şiirdir.
Tasavvuf ve edebiyat denince aklımıza yalnızca Fuzuli mi gelmelidir peki? Tabii ki hayır, eğer bu şekilde düşünürsek büyük mutasavvıflarımıza çok büyük haksızlık etmiş oluruz. Mevlana gibi, Ahmed Yesevi gibi, Hacı Bektaş-ı Veli gibi, Yunus Emre gibi, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal gibi Allah aşkıyla yanıp tutuşan büyük insanlara haksızlık etmemeliyiz.
Sonuç olarak, tasavvuf dediğimiz müthiş duygulu olgu, duyguyu baş konu edinen edebiyatımızın içine de pek tabii ki sirayet etmiştir. Ve bu müthiş ilişki, müthiş şairlerin ve müthiş eserlerin oluşmasına da katkı sağlamıştır ve hiç şüphesiz bu da edebiyatımıza ve kültürümüze müthiş bir katkı sağlamıştır...
Çok güzel yazılmış. Teşekkürler
YanıtlaSil